Anneliğin Kutsal Halesi
Şu günlerde gösterime giren ve ulusal film festivallerinde ödüle boğulan Ana Yurdu filmi sıkıcı, soğuk, iç karartıcı bulunsa bile işlediği konu açısından hiç yabana atılacak gibi değil. Sırf anne diye pek çok şeye hakkı olduğunu düşünen kadınları anlatan bir filmden bahsediyoruz. Yani bir kadın hikayesi ama çok şeyden bahseden bir hikaye.
Anne-kız ilişkisi ne kadar karışık bir ilişkidir, hiç düşündünüz mü? Bütün kuşaklar arası çelişkileri anlatan filmlerin baba-oğul arasında geçtiği düşünülürse bu film daha farklı bir yerden bakıyor denebilir. Söz konusu erkek kahramanlı filmler sonuçta “Bilinçaltı bir çöplüktür ve oraya atılarak bastırılanlar bir yerde patlar” anlayışıyla işlendiğinden toplumla pek işleri olmuyor.
Annem Benim
Ana Yurdu filmi annelik kavramını etrafındaki kutsal haleyle beraber tartışmaya açtığı iddiasında. Özellikle Ortadoğu toplumlarında, kadının elinden özgüven sahibi olmasına vesile olabilecek her sıfat alınarak sadece annelik bırakılıyor. Sonuç olarak kadın da buna yapışıyor. Bilip bilmeden, garip bir şekilde anneye duyulan hislerin çözülemediği doğru. Ama sanki annelik kadını biraz daha bağlamak için kutsallaştırılıyor.
Dokunsan kırılacak bir kavram haline geliyor. Kadınlar da toplumda fazla kaleleri olmadığı için anneliğe sığınıp her türlü haklarını muhafaza etmeye çalışıyorlar. İşin tadı burada kaçıyor. Bu yüzden annelerle ilişki bazen yoğun ve acı olabiliyor. Annemize karşı hissettiğimiz pek çok şeyi aslında hayata karşı hissediyoruz. Sevgi, suçluluk ve minnettarlık gibi bütün duyguları onunla yaşıyoruz.